Aylardan nisanı severim en çok… Bütün tabiat yeniden uyanır.
Kırlar yeşillenir, aşka yürüyen ağaçlar rengârenk çiçeklere bürünür.
Her şey “yeniden doğuşu” işaret eder sanki.
Zaten bahardır, çiçek tasvirine gerek bırakmaz ısınan toprak…
Bu günlerde kasımpatılar geçiyor penceremin önünden… Hiç gelmeyecek bir yolcuyu bekliyormuş gibi, yorgun ama umutlu. Yerin acısını sağaltmak için yol bulmuş, mavi göğe karşı durmuş…
Sallanıp duruyorlar, kuzey rüzgârlarında…
Yüzlerinde uzak, doğu memleketlerinden bir muştu…
Kasımpatılar…
Sonbahar çiçekleri… Yaşanmamış aşklar gibi dokunaklı.
Geç kalmış bir yolcu gibi müjdeli…
Yeryüzü kara kışa dönerken yüzünü, son bir umut gülümsüyor kasımpatılar.
Umut fakirin ekmeği… Umuda bürünüyoruz biz de.
İki tipi arasında güneş açarsa nasıl sevinir insan?
Nasıl umutla dolar yüreği?
İşte böyle bir şey sonbaharda çiçek açtığını görmek…
Karabulutların dolaştığı gökyüzüne güneşi andıran yüzüyle pencereme bakan kasımpatılar, dalından düşmemek için direnen yaprakların da umudu oluyor.
Her fırtınada bir direniş türküsü uğulduyor ıssız dallarda.
Kasımpatıların söylediği şarkı bu, işitiyorum…
O halde şehrin eprimiş ritminden çiçeklerin şarkısına geçebilirim. Varsın yüzyıllık kısır döngüler altında unutsunlar kasımpatıları.
Baharın son çiçeği, bir umut olup dolduruyor şehrin karanlık boşluklarını.
Çiçeklerin şarkısıyla arınan şehirler elbet bayram sabahı gibi karşılar her yeni günü.
Himmet KARATAŞ