HİMMET KARATAŞ

Bir Varmış Bir Yokmuş

HİMMET KARATAŞ - Bir Varmış Bir Yokmuş

Küreselleşme ve Yerli Oscar’lar

Kopyası müdür-acıklamaVaktiyle iki ahbap oturmuş sohbet ediyormuş.

Biri demiş ki; “ben kedimi eğittim, iki ayağı üzerine yürüyor ve hatta misafirlere kahve ikramı bile yapıyor…”

“Bırak git işine ya !” demiş diğeri…

“Saçmalıyorsun. Kedi garsonluk mu yapar? Onun işi fare yakalamak.”

“Demek bana inanmıyorsun….”

“Elbette inanmam. Her canlının bir yaratılış gayesi vardır. Sivrisineğin de, karıncayiyenin de… Sen kalkmış bir kediyi eğiterek asli görevinden saptırabileceğini iddia ediyorsun…”

Bakmış inanmıyor, evine davet etmiş

“Bu akşam bana gel… Ve kediciğimin sunduğu tepsiden kahveni iç, istersen kaldığımız yerden o zaman devam ederiz.”

Davete icabet gerekir.

Arkadaşı davete giderken küçük bir kutunun içine bir fındık faresi saklar. (Yo, iyi niyetle canım… Ne de olsa tartışma bilimsel ve deneme aşamasında.)

Hoş beş derken gerçekten de kedi kapıdan görünür….

İki ayağı üzerinde ve tepsi taşıyor…

Öyle mi? Bizimki kutudaki fareciği salıverir odaya… Kedi tepsiyi fırlattığı gibi farenin peşinden… Başlar bir “Tom ve Jerry” macerası…

Kedi ne kadar eğitilirse eğitilsin, aslı değişmez. “Ben modern takılıyorum, çağdaşım,

fare de neymiş! Ne arabesk şeymiş, ıııggh… ” demez yani…

Yukarıdaki hikâyenin ana teması böyle…

İmdi…. Etrafta “özgürlük, demokrasi, barış, çağdaşlık” gibi kavramlarla yatıp kalkan, fakat fareyi görünce maskesini düşürenlerden geçilmiyor…

Öyleyse “Bir Roman, Bir Hikaye” kuşağına dönerek George Orwell’in “1984” adlı romanını dinleyeceğiz. Cengiz Aytmatov (Çıňğız Aytmatov)’un “Elveda Gülsarı”(s)ı geçen hafta bitmişti, biliyorsunuz…

“1984” adlı roman bilimkurgu türünde olup, ileri düzey sosyalizme eleştirel bir bakış sunmaktadır. Ne var ki kavramlar üzerinden oluşturulan toplumsal histeriler, bize ülkemizi hatırlatmaktadır. “Sevgi Bakanlığı” vardır mesela… Ürkütücü yapısını geçersek, karanlık odalarında yürütülen tek faaliyet “Nefret Seansları”dır… Ama adı “Sevgi Bakanlığı…”

Evet, “güzel ve yalnız ülkemin” kekik kokan dağlarına bakıp iyimser bir nefes alabilirsiniz.

“Herkes benim düşünceme katılırsa, yanılmış olmaktan korkarım” demiş Oscar Wilde… İyi ki demiş, değilse sıkıntıdan patlayacak mavi gök!

“Oscar” dedim de, acaba “iyiye-kötü, yanlışa-doğru, demokratlığa-gerici” gibi tuhaf yakıştırmalara yönelik bir ödül mü düzenlesek?

Üstüne bir de “Büyük Birader-George Orwell Onur Ödülü” ekleriz. Olur biter!

Sahi, ülkemizin ‘özel şartlarından’ mütevellit ‘Çok Özel Oscar’lar sahiplerini neden bulmasın?

Birkaç örnek vereceksek;

Bu yılın “Gerçeği Mecraından Saptırma Ödülü” falancaya verildi….

En iyi “Kamuoyu Yanıltma Ödülü” şunun…

En iyi “Çamur At İzi Kalsın Ödülü” de bunun….

En İyi “At İzini İt İzine Karıştırma Ödülü” gibi…

Düşünsenize bir medya kuruluşu ve ya bir muhterem zat, hatta bir enkırmen (İng:anchorman)…

“Dokuz dalda Oscar’ları topladı…”

Ne enteresan olurdu?

Bunun sermaye piyasaları yanı sıra turizme yansımalarını da haftaya irdeleyeceğiz…

Himmet KARATAŞ