HİMMET KARATAŞ

Bir Varmış Bir Yokmuş

HİMMET KARATAŞ - Bir Varmış Bir Yokmuş

Çocuk Edebiyatı / Öykü

Kara Karınca Tatilde

Bir yaz günü daha başlıyordu. Henüz güneş doğmamıştı. Yapılacak çok iş vardı. Fakat Kara Karınca bu gün başka bir şey düşünüyordu.

Bay karınca Ağustos böceğinden sıkılmıştı.

Her zaman adı onunla birlikte anılıyordu.

Sabah erkenden çantasını hazırlayıp denizin yolunu tuttu.

Kıyıda esneyen bir yengeç ona gülümsedi:

“Günaydın, sen de kimsin?”

“Ağustos böceğinin arkadaşıyım.”

“Ah, evet okuldayken okumuştum. Sen çok çalışkan birisin. Güzel bir hikâyeydi. Demek tatile geldin?”

Evet, dedi Kara Karınca: “Bir gün olsun dinlenmek benim de hakkım.”

Bu arada Kara Karınca şemsiyesini açmış, mayosuyla denize dalmıştı bile.

Masmavi sularda bir yaprak gibi yüzmek ne güzeldi. Bütün bir yılın yorgunluğu uçup gitmişti gökyüzüne.

Kara Karınca biraz sonra güneşlenmek ve kitabını okumak için kıyıya çıktı. Cep telefonu durmadan çalıyordu.

Arayan kim olabilirdi ki?

Aceleyle havluyu üzerine örttü.

Ağustos Böceğiydi telefondaki:

“Nerdesin kardeşim? Kaç saattir gelmedin. Evine kış mı geldi yoksa?”

Kara Karınca telefonu yanına aldığına pişman oldu. Tatilin keyfi kaçıyordu.

“Ben, denizdeyim!” diye cevapladı..

Ağustos Böceği kısa bir şaşkınlıktan sonra : “Denizde ne arıyorsun? Senin yiyeceğin buğday orada olmaz ki!”

Kara Karınca yine kısa cevap verdi. Canı konuşmak istemiyordu. Bir gün bile olsa yalnız kalmak, dinlenmek istiyordu.

“Tatile çıktım.”

Ağustos Böceği şoka girmişti. Karıncaların tatile gittiğini hiç duymamıştı.

“Bekle geliyorum!” dedi.

Kara Karınca telefonu çantasına koydu.

Güneşin altına uzandı. Dalgaların sesiyle bir güzel uykuya daldı.

Çok geçmeden Ağustos Böceği şemsiyenin teline konmuş vızır vızır ötüyordu.

Kara Karınca ona birlikte yüzmeyi önerdi.

O gün iki eski dost akşama kadar yüzüp eğlendiler. Satıcıdan haşlanmış mısır alıp yediler. Birlikte kitap okudular.

Ağustos Böceği hiç şarkı söylemedi. Denizin sesini dinledi sadece.

“Müthiş bir müzik…” dedi içinden. Gözlerini kapadı. Her şey maviydi.

21.02 2008  Himmet KARATAŞ

Yine Gel Nisan

Nisan’ı sevmeyen var mıdır?
Kış boyu içimizde saklanan ‘yeniden doğuş’ müjdesinin güneşle buluştuğu Nisan’ı?
Yağmurun bir başka güzelliğe büründüğü, her damlasında menekşeler, gelincikler için hayat öpücüğü taşıyan Nisan yağmurlarını sevmeyen var mıdır?

Aylardan Nisan’sa dağ taş yeniden doğuşun simgesi kesiliverir.
-Öyle değil mi?-

Hangi boşluğa baksanız sarı kömeçli beyaz papatyalar, kırmızı gelincikler ve rengârenk menekşeler doldurur gözlerinizi. Evlerin bahçelerinde güller sarmaşıklara karışmıştır. Kelebek olup uçmak, çocuk olup koşmak istersiniz.

Yaşı kaç olursa olsun Nisan boyunca gençtir her insan.
İçindeki sonsuzluk özlemi bir kez daha gerçeğe dönmüştür çünkü. Kuru, cılız dalları kuşatan gümrah yapraklar, taşların göğsünde açan kır çiçekleri hep bir ağızdan diriliş türküsü söylerken;“Ölüm âsûde bir bahar ülkesidir rinde” demiş olmalı şair isabetle…

Tıpkı hayat gibi şaşırtır bizi Nisan. Ansızın yağmurla yakalar kaldırımda güpegündüz. Tatlı bir telaşa karışır şehirler, dağ rüzgârıyla esenlenir. Bir çocuk gibi karşılar telaşımızı gökyüzü. Gülse güneş, ağlasa yağmur düşer üstümüze…

Yağmur yağıyorsa eğer açacak çiçekleri vardır yeryüzünün…
Toprak kokusuyla harmanlanıp çiçeklensin diye hayatımız, ıslanırız usul usul yağmurda.
Gökyüzü vuslatın gözlerdeki aynası olmuştur. Sevinç gözyaşları gibi yağar gökten yağmur. Belki bu yüzden daha çok severiz Nisan yağmurlarını. Yerin ve göğün sevinç çığlıklarından başka ne olabilir çakan şimşekler? İki ezeli sevgili; yer ve gök Nisan’da kavuşurlar adeta. Yer, çiçeklerle dile getirir aşkını… Gök, onları besleyip büyütecek yağmurla…

Yağmurla gelmişti Nisan… Yine yağmurlu günlerle gitti başka baharlara.
Yeryüzünün baharı bekleyen başka kıyılarına gitti.
Gitti, geleceğini müjdeleyerek!

Himmet Karataş