Bugün öğrencilerimizi tatile gönderdik. Bir süre okul bahçeleri ıssız kalacak.
Öğrencilerimize okuma, araştırma tavsiyelerimiz oldu.
“Tatili okuyarak geçirin” dedik.
“Kitap en iyi dosttur.”
Aynı şekilde biz eğitimcilerin de okuması gerektiğini biliyoruz.
Özellikle mesleki alanda yazılmış kitap, makale ve dergileri okumak, eğitim bilimi alanındaki güncel gelişmelerden haberdar olma açısından önemli.
Profesyonel eğitim anlayışına sahip öğretmenler, sonun çözmede ve hedef davranış kazandırmada fark yaratırlar.
Çünkü girdisi değişken bir sistemdir eğitim. Bilimsel gelişmeleri anlık takip eden bir sistem /veya birey/ sürekli yenilenerek güç kazanır.
Birkaç örnek vermek gerekirse, “disiplin” deyince aklımıza hep “yaptırımlarla çevrilmiş kısıtlı bir durum” aklımıza gelir. Türk Dil Kurumu disiplini şöyle tanımlıyor: “ Kişilerin içinde yaşadıkları topluluğun genel düşünce ve davranışlarına uymalarını sağlamak amacıyla alınan önlemlerin bütünü.”
Bekir Onur ise: “ Çocuğun gelişmesinde büyükler tarafından örgütlenen bir yaşam düzeni” olarak tanımlamaktadır.*1
Eğitim çalışanlarının günlük dilinde: “Sınıf disiplini, okul disiplini, çalışma disiplini…” gibi söylemlerle yer aldığı gözlenmektedir.
Bir dersin hedeflenen bir şekilde işlenmesi için “sınıf disiplini” gerekir…
Fakat bu disiplin çoğunlukla tek taraflı, öğretmen merkezli bir sınıf kontrolü olarak algılanmaktadır.
Oysa çağdaş eğitim anlayışına göre bu sınırlama tek taraflı olarak yeterli değildir. Hedeflerin kazanılmasında etkili olabilecek bir yöntemde “espri ve öğrencilerin gülmesi” varsa; bu da bir disiplindir. Çünkü öğrenmeyi etkin kılmaktadır.
Öğretmenin yüksek sesle, sık sık: “Susun!” uyarılarıyla sağladığı “sessizlik” disiplin değildir. Aksine eğitim ortamında tek taraflı bir “iletişimsizlik” oluşturacağından disiplinsizliktir…
Disiplin çocuğa hayatın kurallarını öğretmektir, onu rencide etmek değildir.
Diğer yandan okullarda meydana gelen “disiplin” olaylarında verilen “ceza”lar, bir başka öğrencinin aynı disiplinsizliğe girmesine engel olamamaktadır. Gelişim çağına göre “birey olarak kendi varlığını çevresine ispat etme kaygısında” olan çocuklar için arkadaşlarının huzurunda cezalandırılmak, kendi varlığını çevreye ve öğretmene duyurmaktır.
Nitekim okullarımızda bu tür öğrenciler karşımıza çıkmaktadır.
Disiplini bir yaptırım aracı olarak değil de, bir eğitim aracı olarak algılamak daha verimli olmaz mı?
“Bu bağlamda disiplin ikiye ayrılıyor: Kişinin kendi kendine uyguladığı disiplin (self-imposet) ile başkaları tarafından kişiye empoze (imposet) edilen disiplin.
Öğrenciyi “kendi iç kontrol” mekanizmasına bağlayacak, sorumlu bir birey olarak yetiştirmeye yönelik tutumlar “eğitimde hür disiplin” dediğimiz olguyu doğuracaktır.
“Hür disiplinin amacı çocuğu sıkı kontrol altına almaktan ziyade gönlünü kazanmaktır. Onlarda öz denetim mekanizmalarını geliştirmektir.”*2
İnsan beyni üzerine yapılan bilimsel çalışmalar; bireyin ilgi, istek, algılama ve öğrenme biçimlerini bilimsel olarak yenilemektedir.
Dinamik bir sistem olarak eğitim, kendinden başlayarak bireyi ve tüm toplumu değiştirme gücüne sahiptir.
Bu nedenle Atatürk: “Eğitimdir ki bir milleti ya hür, bağımsız, şanlı, yüksek bir topluluk halinde yaşatır; ya da milleti esaret ve sefalete terk eder.” demiştir.
Himmet Karataş
*Kepez’de Eğitim Bülteni (27 Haziran 2010) yayımlanan yazı.
——————————
*1- Onur, Bekir, (1979) “Disiplin Kavramı” Eğitim ve Bilim Ted. Ankara s.25-28
*2- Şengül, Tuba.( 2005) “Geleneksel ve Çağdaş Eğitim Anlayışında İlgi ve Disiplin” Milli Eğitim Sayı:166