Category Archives: Şiir
Kırık Ayna
mevsimler elbiselerden önce değişir
üşüyünce sobalı evlere gizlenir şehir
insan hangi cevaplarla çıkarsa muammadan
zamanın kıyısına yeni sorularla çıkagelir
yüz yıllık bir nehri uyandırır da yağmur
ruhum sonsuz uykularda kaybolur
kentin kederli sokaklarında insanlar
geceye rengârenk bir hayâl bırakır
acıyla aşk aynı satırlara yazılır
yaralar kabuk bağlar ağaçlara
bense erik ağacından sonra
yine aldanırım göçmen bir bahara
Ahmet Yılmazefe , Nisan 2021
Mevsimlik Sızı
nisandı
hep yağmura yazdı hüznünü
betonla boğulmuş toprağın
gülde sürgün veren gamzeyi
yaralı bir gülüşle yaktı çocuk
ama gitmedi
şehrin göğsündeki sızı
yalın bir yalnızlıktı bu
kalabalıkta kahırlanan
uzak bir nisandı
insan
kendi kıraç çölünde
yağmur şarkıları söyleyen
tuhaf bir liman
Himmet Karataş
Kuşların Öyküsü
kırılgan kuşlar vardı tarih
şeritlerinden yansımalarla çoğalan
kendilerine dünya haritasında
çorak bir plato seçen
kırılgan kuşlar ki
kanatlarında taşırlardı hep
mavi bir uçuşun
vadilerdeki yankısını
ve kuşlar vuruldular
sisli su kenarlarında
kırılgan tarih şeritlerini
saydam bir tabakayla kuşatan
kuşlar
Himmet Karataş
(Yedi İklim, Temmuz 1998)
Göç / Şiir
Göç başlar
Kervan yola dizilir
Söğüt dalı keser kankardeşim
Döşte bıçak yarasıdır ilk aşkı
Durgun bir ırmakta boğulur
Kuytularda boy veren sevinçler
Ve silinir mevsimlerin izi
Çıplak ayakla geçilen sulardan
Öylesine yetim kalır ki pencereler
Bilinmez baykuşlar mı öter
Kuzgunlar mı bacalarımızda
Öylesine büzülür ki göğsümüz
Kırık bir kapıya döner yüreğimiz
Gölgemiz bir nefes bulamaz gider
Kaçıncı aldanıştır bu
Saçlarımızın rengine ve çamların serinliğine
Söğüt dalı keser kankardeşim
Keser bileklerini hayata tutunduğu yerden
Ve menekşe sürülmüş kaşlarımızdan
Silinir aşklarımızın buğusu
Oysa kelebeklerle hatırlanır çocuklar
Kervan hıdrellezde ıslanır
Kurumaz kankardeşimin hırkası
Öylesine parelenir ki yüzümüz
Tanımaz bizi ayna tutan duvarlar
Bir bıçak yarasına düşer gözlerimiz
Gölgemiz bir kafes bulamaz gider.
(Mart 1999) Himmet KARATAŞ
Serenat
Ellerini bağlayıp ufuklara bakma öyle
Rıhtımları uyandırmaz ki yorgun yaz
Kırılır gölgesi gülün suya düşünce gün
Ellerini hatırlamaz ki önce gülsün
Kapama gözlerini son yıldız da sönsün
Zülfünü zamana bağlayıp bakma öyle
Uzaklar dargın düşer rıhtımlara
Böyle ansızın boşanırsa yağmur
Saçlarını hatırlamaz ki denize dönsün
Kapama gözlerini son yıldız da sönsün
Gülüşünü gönlüme bağlayıp durma öyle
Benden bir adım öteye gitmez ki aşk
Böyle ansızın açarsa güller gözlerime
Güzelliğini hatırlamaz ki önce ölsün
Kapama gözlerini son yıldız da sönsün
Himmet Karataş 28/03/2007
İki Element
Bir adım atsam uçurum olacak yeryüzü
Karışıp çıkmaz sokağa dönecek kavşaklar
Yitik yolcular gelecek kapıma her akşam
Bir yıldız tutuşturacağım ellerine, bir pusula
Puslu bir ağustos sabahı tutulacak güneş
Hayretle büyüyecek göğsümdeki gül
Tül bentle bağlandı çünkü gözleri güneşin
Bir adım atsam
Uçurum olacak yüzüm
19.08.2004 Himmet Karataş
Aydan Önce Gidenler
Adını kara geceden bildiğim ırmaklar
Aşkı kumların hatırasında mı saklar
Orada / yıkanmış korkularla yan yana
Ve çocuklar ürkek bir tavşanla dönerler
Irmakla soluk soluğa evlerine
Yıkanmış korkularla yan yana
İki yitik yolcu geçer aydan önce
Merdivenlerde iki büklümdür şehir
İlk sızıda kırılır gecenin şavkı
Apansız yakalanır aşk aydan önce
Saklanmıştır kumların hatıralarına
Diz boyu güldür -çocuklar yürür-
Bir ürkek tavşan kalır ırmağın kalbinde
Temmuz odun taşır kaldırımlara
Şehrin ıslığını güne rastık çekerek
Ateşini kumdan köşelerde saklar
Dalgın dolmuş şoförlerinin
Mavi yakalarında bir yakamoz gibi
Orada yıkanmış gökyüzüyle yan yana
Ateş – adres sorulacak bir tanıdık-
Aydan önce gidenleri görmüştür
Kepenkler kapanmadan güpegündüz
Ateş almıştır ay bir izli fişek gibi
Barut kokusudur -çocuklar yürür-
İki yolcu iki yaren gibi yaralı
Geçerler
Aydan önce keserek şehrin boyunbağını
Irmaklar
Zemheridir titrer tavşan gözlerinde
Temmuz
Odun taşır kendi kumuna
Orada
Aydan önce gidenlerle kol kola
İki yaralı ceylan gibi
Irmak ve temmuz
Ay doğmadan unuttuğumuz
2006, Himmet Karataş
Eğri Odun
Yaz uykusuna küsmüş
Bir uçurum çağırıyor beni
Hiç beklemeden
Orta şekerli kahvemi
Ormanın rahatlığına çekiyor
Yakamdan
Rehavetim çamlara yapışıp kalınca
Annem
Çıkarıyor sarı günler arasından
İlk resmimi
Olmadı diyor
Eğri odunun bile yok senin
Büzülüyorum
İlk resmime sığacak kadar
03.11.2004, Himmet Karataş