Bütün resimlerin gerçekliği tartışılırken… Toprak kabarıyor .
Reklam arası bir nefes alıyor hayat.
Gri bir gökyüzüne dönüyor albümler. Çocukluğunu ararken bir ağaç
Ha yağdı ha yağacak yağmur! Bir telaş kasırgası geçiyor kaldırımdan.
Bir güzel uyanacak yeryüzü uzun ve beyaz uykusundan.
Uyanacak, yüzyıllık masalları ocak başlarında bırakarak
Bütün canlılar – börtü böcek – tebessüme duracak
Bahar geliyor!
Bundan güzel muştu olur mu yeryüzünde?
Yağmur, nazlı bir gelin gibi mi getirir baharı?
Bütün mahalle çocuklarıyla beraber dizilsek yollarına
Güzelliğinden bir parça olsun dağıtır mı bizlere?
Yeryüzü uykusundan uyanmış. Ayakta karşılıyor baharı
O çok uzaklardan gelmiş olmalı. Simurg’un ülkesinden…
Bekleyenleri olduğunu görünce unutuveriyor yorgunluğunu.
Leylak kokan ellerini dağıtıyor bütün yolculara.
Çocuklara da biraz yağmur… Çikolata tadında.
Herkes büyülü bir güzelliğe bürünüyor. Bu hoşuna gidiyor insanların
Durakta bekleyenler vazgeçiyorlar tramvaya binmekten.
İşe gitmekten, çekiç sallamaktan, kaporta boyamaktan…
Bankalar arası işlemlere ara veriliyor.
Çayını tazeliyor makinist. Boynundan bir gevşeme yayılıyor tüm bedenine
Kalabalığı kontrol edemiyor şehrin asayiş sorumluları.
“ Bu izinsiz bir gösteridir! ” diyor memur. “ Dağılın! ”
Herkes gökyüzüne bakıyor…Bir de ağaçlara.
Tepeden tırnağa hayrete bürünmüş ağaçlar
Sevinç şarkıları söylüyor rüzgâra.
“ Yağmur yağacak! ” diyor kalabalık hep bir ağızdan.
“ Bahar geliyor! ”
Paneller, konferanslar ve konserler düzenleniyor bir çırpıda.
“ Bahar ” temalı kitaplar imzalanıyor.
Baharın adsız kahramanları çocuklar ve kuzular, bir dere kenarında toplanıyorlar. Bir dostluk bildirisi çıkıyor bu toplantıdan.
Artık suyu bulandırmıyor kurt. Kuzulara beyaz bir bayrak oluyor gölgesi.
Birdenbire açıyor gelincikler, papatyalar, laleler ve sümbüller…
“ Baharın belirtileri ” işleniyor Hayat Bilgisinde.
Ve bütün şehir leylak kokuyor zil çalınca.
Zil çalınca çiçeğe duruyor badem ağaçları.
Dalgalar kıyılara aşkla çarpıyor.
Dalgalara karışıp büyüyor umutlar.
Bir ressam penceresinden fark ediyor baharı.
Fırlatıyor tuvalini pencereden, fularını çözüp asıyor tavana.
Resmini tamamlamıyor! Vazgeçiyor hayallerinden.
Bütün renklerini terk ederek gelincik tarlalarına yürüyor ressam.
Kırmızılar çoğalıyor gözlerinde…
Asla çizemediği bu resmin tam ortasında ölmek istiyor.
Eli kulağına gitmiyor, kulağını bulamıyor ressam!
Koşuyor gözleriyle gök kuşağının altına!
Sonra uçuyor gözleri kanaryalar ve kelebeklerle…
Bütün gazeteler ‘bahar nedeniyle çıkmıyoruz’ diye yazıyorlar
‘Bahar insanlık için de gelir aynı zamanda.’
Baharı unutturacak bir gündem maddesi bulunamıyor nihayetinde
Geçtiği her yüreği bir çiçek tarlasına dönüştüren baharı…
Konya, Nisan 1994 ( Yedi İklim )